İSLAMİ SİKKELER

İslami geleneklere göre bir hanedanın başına ancak kendi adına hutbe okutarak ve kendi adına sikke bastırarak geçilebilmekteydi. 1500 yıllık İslam tarihi süresince 150 İslam devleti kurulmuş ve 1500 sultan kendi adına sikke bastırmıştır. Bu sanal müzemizde değişik koleksiyonlarda yer almakta olan ve İslam tarihi açısından önemli bazı sikkelere yer verilmektedir.

İslam devletlerinin sikkeleri, üzerlerinde önemli tarihi bilgiler taşıyan dini, siyasi, ekonomik ve kültürel belgelerdir. Hemen hemen tüm İslami sikkeler, Allah’a yakarış mesajlarının yanında tarihe ışık tutabilecek, paranın darp yeri, darp tarihi, hanedanlar ve yönettikleri bölgeler gibi bir çok bilgi taşırlar… Para Müzemizin bu bölümünde tarihte devlet kurmuş 150 İslam hanedanıyla ilgili özet bilgiler ve sikke örnekleri  sergilenecektir…

ARAP - SASANİ SİKKELERİ

Suriye, Mezapotamya, İran ve bugünkü Afganistan bölgesinde geçmiş 4 asır süresince hüküm sürmüş olan Sasani krallığı, Kadiş (H15/M636) ve Nihavend (21/642) savaşları ile Arap istilasına uğramış ve 30/651 yılında son kralları Yezdigird III’ün Merv'de öldürülmesi ile bölge halifelerin kontrolüne girmiştir. Arap - Sasani sikkeleri genelde gümüştür, altın hiç kullanılmamıştır. Halife Hz. Osman döneminde, Sasani kralı Yezdgird III'ün gümüş dirhemlerinin kopyaları basılmıştır. Üzerlerinde Arap ve Pehlevi yazı karakterleri karışık olarak kullanılmıştır. Bu tip sikkeler genellikle 4 gr ağırlığında ve 4 cm çapındadır. Sikkelerin üzerinde kısaltılmış olarak darp yeri ve tam olarak yazılmış darp tarihi yer alır. Yezdgird III'ün culüsünün ilk 20 yılı, basılan dirhemlerinin üzerine "Bismi Allah" (Allah adına) ibaresi arapça olarak basılmıştır. Daha önceki Sasani kralları Hüsrev II ve Hürmüz IV sikkeleri bölgede standart sikke olarak kabul edildiğinden daha ileri yıllarda kopya edilerek İslam dünyasında yaygın olarak kullanılmıştır.


ARAP - BİZANS SİKKELERİ

İslamiyetin yayılmaya başlamasından, 77/697'deki Emevi halifesi Abdülmelik'in sikke reformuna kadarki dönemde, fethedilen yörelerde daha önce kullanılan paralara benzer, İslami paralar basılmıştır. Arap bizans tipi sikkeler, 

  • Suriye 
  • Filistin, Mısır ve 
  • Batı tipleri olmak üzere 3 gruba ayrılabilir. 
  • Suriye, Filistin ve Mezapotamya bölgeleri Bizans'tan alındıktan sonra, imparator deseni olan bakır paralar, yerini halife desenine bırakarak İslami yazılarla basılmıştır. 45-70 / 670-690 arasında basılan bu sikkelerin, 
  • Taçlı imparator,
  • Ayakta imparator, 
  • Ayakta 3 kişi ve 
  • İmparator büstü gibi farklı tipleri bulunmaktadır. 

Örnekteki sikke bir Heliopolis Bizans sikkesinden kopya edilmiş olduğu için büyük oranda Hristiyan semboller taşımaktadır. Ön yüzünde ellerinde haç taşıyan üç figürün, Bizans imparatoru Heraklius, oğlu Konstantin ve kardeşi Heraclonas olduğuna inanılmaktadır. Arka yüzde haç işareti altında büyük M harfi bulunmakta olup, bir tarafında darp yeri Yunan harfleriyle THBERIADOS, diğer tarafında Arap harfleriyle Tabarriyya yazısı yer almaktadır. Ürdün ile İsrail arasındaki 16/637 yılında İslami Devlet’in ele geçirdiği Taberiye Gölü’nün bulunduğu şehirdir.


ARAP - YAHUDI SIKKELERI 

İslam Devleti’nin kurulduğu ve genişlediği topraklarda Hristiyanların yanında Yahudi nüfusu da yaşamaktaydı.

Milattan önceki yıllarda, Roma İmparatorluğu döneminde Yahudi sembollerinin sikkeler üzerinde kullanımına izin verilmezken, ilk olarak MÖ 50’lerde şehir sembolü olarak 7 kollu Yahudi şamdanı bazı sikkelerde kullanılmıştır. 

İslamiyetin güçlenmesinden sonra, Yahudilerin ağırlığı olan bölgelerde darbedilen sikkelerde, bazı Emevi valilerinin Yahudi sembolü olan Menora şamdanı görüntülerinin yer aldığı sikkeleri kopya ederek, İslami yazılarla beraber bastıkları görülmektedir. 

Örneği verilen sikkenin ön yüzünde 5 kollu Yahudi şamdan sembolüne yer verilmiştir. Şamdan’ın çevresinde Arapça “La İlah İllah Allah Wahdahu” yazısı bulunurken, sikkenin arka yüzünde Arap harfleriyle, “Muhammed Resul Allah” metni kullanılmıştır.


İLK İSLAMİ SİKKE

İslamiyetin yayılmasından sonra, Bizans'dan alınan bölgelerde "Arap - Bizans" tipinde sikkeler, Sasani’lerin hüküm sürmüş olduğu bölgelerde ise "Arap - Sasani" tipinde sikkeler kullanıldığı bilinmektedir. Örneği sergilenen bu bakır sikke, üzerinde hiçbir şekilde başka din sembolü taşımayan en eski sikkelerdendir.  İslami olarak tanımlanabilecek en eski madeni paradır. 70-77/690-696 yıllarında Halife Abdülmelik bin Mervan adına darp edilmiştir.  Ön taraftaki figür, Bizans bakır sikkeleri olan modellerde görülenlerden oldukça farklıdır ve halifeyi temsil ettiği düşünülmektedir.  Kılıcı elinde tutan halifenin, onu inancını savunan bir topluluğun lideri olarak tasvir ettiği görülmektedir.

Sikkenin ön yüzünde ayakta duran ve sağ eli ile kılıç tutan Halife’nin uzun bir cübbe giydiği, başında uçları iki yana düşmüş bir kefiye görülmektedir. Bakır gelsin çevresinde “Abd Allah, Abd el Malik Amir el Müminin” yazısı yer almıştır. 

Sikkenin arka yüzünde ise, üç basamaklı bir merdiven üzerinde bir sembol olup, sikkenin çevresinde “La İlah İlla Allah Wahdahu Muhammad Rasul Allah”, sembolün sağında “Haleb” üstünde ise “waf” (tam değer) yazılıdır. Darp tarihine yer verilmemiştir.


EMEVİLER (41-132/661-750)

Emevi sülalesi, Kureyş kabilesinin iki kolu olan Haşimi ve Umeyye kollarından Umeyye'ye aittir. Hilafeti Hz. Ali'den aldıktan sonra, o tarihe kadar geçerli olan halifenin seçilme yöntemini değiştirerek, hilafeti babadan oğula geçen bir şekle dönüştürmüşlerdir. Emeviler döneminde hilafet merkezi Şam'a (Dimaşk) taşınmıştır.

Emeviler döneminde islamiyetin sınırları fetihlerle genişletilmiş ve önce Mısır'ın batısı, tüm Kuzey Afrika'nın fethinden sonra 91/710'da, Cebelitarık geçilerek İspanya fethedilmiştir. Doğu'da ise Anadolu sınırlarına gelinmiş; İran, Harizm, Kafkasya, Horasan alınıp, Hint yarımadasına da İslamiyet tanıtılmıştır. Bu fetihler islamiyetin ekonomik olarak güçlenmesine de yol açmıştır.

İslamiyette altın sikke kullanımı, sikke reformundan bir müddet evvel başlamıştır. Dinar adı verilen bu sikkeler, o devrin bizans altınları standardında ve 4,4 gr. ağırlığında olup, arka yüzlerinde halifenin ayakta duran bir motifi vardır.

77/697 tarihli sikke reformundan itibaren İslami tarz altın dinarlar her yıl değişmeden muntazam olarak basılmaya devam etmiştir. 20 mm çapında ve 4,3 gr ağırlıktaki (1 miskal) tam dinarların yanında, çapları ve ağırlıkları daha küçük ya (nisf) ve üçte bir (sülüs) dinarlar da basılmıştır. Sikke reformundan sonra basılan dinarların ön ve arka yüzlerinin ortasında ve çevrelerinde kurandan ayetlere yer verilmiştir.


EMEVİLER (41-132/661)

Sikke reformu akabinde 79/698 yılından itibaren birçok darphanede yeni 25-28 mm çapı arasında ve takribi 2.9-3.0 gr ağırlığında gümüş dirhemlerin basımı başlamıştır. Bu tip dirhemler, yüzyıllar boyunca devam edecek İslami sikkelerin tipik modelini oluşturmuştur. Sikkelerin ön ve arka yüzlerinde kuran'dan alınma birçok yazı yer almıştır.

Emevi sikkelerinde Halife adına yer verilmemiştir. Sikke üzerindeki tarih sikkenin hangi halifeye ait olduğunu belirler.

Emeviler zamanında 60 değişik darphanede sikke basılmış olup, en yaygın Dimaşk, Vasıt, Kufe, Basra, Merv, Cey, Arminya, Herat, Kirman, Fesa gibi şehirlerde basılan sikkeler kullanılmıştır. Batıda ise sadece El Endülüs ve Afrikiye şehirleri sikkeler üzerinde yer almıştır.


EMEVİLER (41-132/661)

Fels adı verilen İslam bakır sikkeleri, sikke reformundan 10 yıl sonra kullanılmaya başlanmıştır. Sikkelerin üzerlerinde genellikle sadece kurandan alınma kısa yazılar basılı olup, darp tarihi ve darp yeri birçok sikkede kullanılmamıştır. Bakır Emevi sikkeleri yerel olarak basılıp kullanıldıklar için, genellikle basıldıkları darp yerlerinin farklı tasarım özelliklerine göre sınıflandırılırlar. İspanya, Kuzey Afrika, Mısır, Suriye, Filistin, Cezire... gibi.

Son Emevi Halifesi II. Mervan döneminde (744-750) Abbasiler denetiminde gelişen muhalefet Emevi egemenliğini sarstı. Zab Muharebesi'nde Abbasilere mağlup olan II. Mervan devletinin yıkılışını önleyemedi. Sonunda 750'de Abbasilerin önderi Ebu'l-Abbas Seffah, Emevi egemenliğine son verdi ve Emevi hanedanının yakalayabildiği bütün üyelerini öldürttü. Bu kıyımdan canını kurtarabilen I. Abdurrahman, İspanya'ya giderek orada Endülüs Emevileri Devleti'ni kurdu.


ABBASİLER (132-656/750-1258)

Emevilerin iktidarı, Hz. Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbasiler’in, Emevi yönetimine karşı ayaklanarak 132/750 yılında halifeliği ve iktidarı ele geçirmesiyle son buldu. Bu tarihten başlayarak Abbasiler 656/1258 yılına kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular. İlk iki Abbasi halifesi döneminde Abbasi ordusunda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler. 145/762 yılında başkent Şam’dan Medinet üs Selam adıyla kurdukları Bağdad’a taşındı. Abbasi Devleti Harun Reşid (170-193/786-809) döneminde en geniş sınırlarına ulaştı. Harun Reşid’den sonra oğulları arasında çıkan iç savaşı El Memun kazandı ve Horasan ve Kuzey Afrika gibi sınır bölgelerine soylarının devam ettiği asker valiler atayarak güçlü bir ordu düzeni kurdu. Aynı zamanda mevcut güçlü bir donanma ile Avrupa’nın Hindistan ve Uzak Doğu ile bağlantısını kesti. 218/833 yılında Mısır valisi El Mutasım’ın halife olmasından sonra Türk askerler daha güç kazandı. 221/836 yılında başkent yeni kurulan Samarra’ya taşındı. Asker valilerin güçlenmesiyle merkezi yönetim zayıfladı ve sadece dini yetkileri kaldı. Buralarda bağımsız idareler kurulmaya başladı. 10. yüzyıldan sonra Abbasi Devleti parçalanma sürecine girdi. Abbasi toprakları üzerinde Büveyhîler, Tâhirîler, Samânîler, Şirvânîler, Saffârîler, Hamdânîler, Mervânîler, Mirdâsîler, Ukâyliler, Zengîler, Karahanlılar, Tolunoğulları, Ihşidîler, İdrisîler, Murabıtlar, Muvahhidler, Hafsîler, Aglebîler, Fâtımîler ve Karmatîler gibi bağımsız devlet ve beylikler kuruldu.

Abbasi Devleti, 640/1242 yılında Halife olan El Mustasım dönemine rastlayan 656/1258'de Moğol Hülagü'nun Bağdad'ı işgali ve Abbasi ailesini imha etmesi ile sona erdi. Bu tarihten itibaren İslam alemi üç buçuk sene halifesiz kaldı. Halife El Mustansır'ın kardeşi Ahmed'in katliamdan saklanarak Mısır'a kaçmasından sonra 659/1261'de halife olmasıyla halifelik Mısır’da devam etti.


ABBASİLER

Abbasi döneminde de altın dinar, gümüş dirhem ve bakır fels kesimi devam etmiştir. Bakır felsler sınırlı sayıda basılmış ve yalnızca bölgesel kullanımları olmuştur. Gerek altın, gerek gümüş abbasi sikkelerinde, ilk dönemlerde sikke yazılarına ilave ayetler de eklendiyse de zamanla arka yüzdeki orta yazısı kısaltılmış ve sikkelerde sadece "Muhammed resul Allah" yazısı yer almıştır. Abbasi sikkeleri 132-334/749-945 arasındaki halifelerin döneminde ve 566-656/1170-1258 yılları arasında Bağdad'ın Moğol istilasına kadar süren canlanma döneminde basılmıştır. 334/566 ve 945/1170'te Bağdad'ı işgal eden Büveyhiler nedeniyle yetkisiz kalan Abbasi halifeleri, çok sınırlı sayıda sikke kesebilmişlerdir. Abbasi sikkeleri, Emevi sikkeleri tarzında İslami yazılardan oluşmakla beraber, yazı tarzı açısından değişiklikler ve çeşitlilikler gösterir.


ENDÜLÜS EMEVİLER (138-422/756-1031)

Emeviler 92/711 yılından itibaren Kuzey Afrika'dan İspanya'ya geçerek ülkenin güney tarafını yönetmeye başlamışlardı. 138/756 yılında Emevi sülalesinden Abdurrahman'ın Abbasiler’den kaçıp, İspanya'ya gelmesiyle Seville ve Kordoba'da kültür, bilim, ticaret ve sanayisiyle gelişmiş bir İslam Devleti kurulmuş oldu. Bölgede İslamiyeti kabul etmiş Muvalladunler ile hala bağımsız olarak yaşayan Hristiyan devletler de bulunuyordu. Kendini halife ilan eden III. Abdurrahman el Nasir dönemi (300-350 / 912961) her bakımdan altın devri olarak kabul edilir. Aynı başarı daha sonraki halifeler zamanında devam etmemiş, politik parçalanmalar sonucu birçok küçük devletler kurularak Endülüs Emeviler yok olmuştur (422/1031). Emevi stili gümüş dirhemlerin basımı, basım yeri El Endülüs olmak üzere, 146/764 yılından Abdurrahman III’ün 336/947'de Medinet El Zehra şehrinde (Kordoba'nın çok yakınlarında) yeni bir darphane açılmasına kadar devam etti. Bu dönem süresince dirhemler, Endülüs Emevi sikkelerinin -bazı bakır sikkeler hariç- hemen hemen tamamını kapsıyordu. Altın sikke hiç kesilmiyordu. Abdurrahman III'den sonra her hükümdarın arka yüzünde isimlerinin de yazıldığı tam dinarlar bastığı görülmektedir. Endülüs Emevi sikkelerinin baskı kalitesi genellikle düşük olmuştur.


TAVAİF MÜLÜKÜ (11-13.asırlar)

Endülüs Emevi Devletinin son halifesi olan III. Hişam 422/1031 yılında meliklikten ve hilafetten feragat ettiğinde Endülüs toprakları çok sayıda bağımsız devletçiklere bölündü. Bu devletçikler hem kendi aralarında çarpışmaya başladılar, hem de İspanya'nın Hristiyan devletçiklerinin de saldırılarıyla karşı karşıya kaldılar. Bazı tavfa devletleri para karşılığı Hristiyan şövalyeleri de ordularında kullandılar.  Emevi hükümdarlığının sona ermesinden sonra, İslamiyeti kabul etmiş İspanya’da Tavaif adı altında birçok küçük prenslikler meydana gelmiştir. 400’lü yılların başından 600’lü yıllara kadar 200 yıl süren bu devirde, bölgede siyasi parçalanmaya rağmen, İslam kültürü ve sosyal hayatının geliştiği görülmektedir. Bu devletler arasında sikke darbedenler şunlardır : Malaga’da HAMUDİDLER - Güneybatı İspanya ve Kordoba’da ABBADİDLER - Granada’da ZİRİDLER - Almerya’da BENİ ŞUMADİH - Denya ve Mayorka’da BENİ MÜCAHİD - Kordoba’da CAHVERİDLER - Batalyoz bölgesinde AFTASİDLER - Tolado’da 

NUNİDLER - Valensiya’da AMİRİDLER - Saragosa’da TUCİBİLER ve HUDİDLER  ile Mürsiye’de MÜRSİYE MÜLÜKLERİ


NASRİLER (629-897/1231-1492)

Muvahhidler’in İspanyollara karşı mücadeleyi kaybetmesini takip eden dönemde Endülüs’teki çok sayıda İslami şehir prenslikleri düşmüş ve bir otorite boşluğu ortaya çıkmıştı. Bu sırada bazı liderler bulundukları merkezlerde kendi başlarına hareket etmeye başlamışlardı. Onlardan, Beni Ahmer olarak tanınan Muhammed bin Yusuf, ele geçirdiği Gırnata’da “emîrü’l-müslimîn” unvanı ile 629/1232 yılında Nasriler hânedanını, diğer bir ismiyle Gırnata Emirliğini kurdu. Nasriler, İber Yarımadası'nda kurulan en uzun ömürlü ve son bağımsız İslam devleti oldu.

Nasri sikkeleri “dobla” adıyla anılan altın dinarlar, 2,8 gram ağırlığındaki gümüş çift, tek, yarım ve çeyrek dirhemler ve bakır felslerden oluşmaktadır. Bu dönemde birçok kare şeklinde kesilmiş sikkeler de bulunmaktadır.


MAGRİB SİKKELERİ

Magrib bölgesinde kurulan İslami devletlerden İdrisiler, Aglebiler, Beni Midrar, Beni Ziri gibi devletlerde görüldüğü gibi, ilk dönem sikkelerinin genellikle Abbasi sikkelerine benzer tasarımlar kullanmışlardır. Zamanla Almoravidler’in, Fatimilerin iç içe dairesel tasarım tarzınıdan etkilendiği görülmektedir. H600 lü yıllarda Muvahhidun Almohadlar dönemine gelindiğinde, Kuzey Afrika İslami sikkelerinde uzun yıllar devam edecek kare şeklinde kesilmiş takriben 1,5 gram ağırlığında gümüş dirhemler darbedilmesi önemli bir yenilik olmuştur. Altın sikkelerde de içinde kare şeklinde göbek kullanılması bu yeniliğin devamı olmuştur. Beni Merin, Ziyanidler, Beni Hafs, Beni Vattas devletleri de benzer kare göbekli dinar kullanmaları, bu tasarımı bölgenin daha da geleneksel tasarımı haline getirmiştir.


ŞUREFAİ SADİYE (916-1069/1510-1659)

Sadi Şerifleri, Hazreti Muhammed'in torunu Hasan bin Ali'nin soyundan gelmekte olup, 200 yıldır yaşadıkları Sus şehrinden genişleyerek, Beni Vattas'ların zayıflamalarından da faydalanıp, 930/1524'te Marakeş'i, 956/1549'da da Fas'ı ele, geçirmişlerdir. Bir tarafdan Hristiyanlara cihat ilan ederken, diğer taraftan da Cezayir'i ele geçirerek o bölgede gücünü artırmaya çalışan Osmanlılarla mücadele etmek için İspanyol Hristiyanları ile güç birliği yapmışlardır. Afrika'da Sudan, Nijerya, Senegal arasındaki geniş bir bölgeye hakim olmuşlar ve Fas'ta birlik kurmaya çalışmışlardır. Ancak 1069/1659 yılında Alevi Filali Şeriflerine boyun eğmek zorunda kalmışlardır.


ŞÜREFAI FİLALİYE (1041- /1631- )

Sadi Şeriflerinin otoritelerinin zayıflaması sırasında Fas'ın dağılması, ailenin diğer bir kolu, Filaliye Şerifleri tarafından önlenmiştir. Ancak, karışıklık anarşinin çok yaygın olmasından dolayı Fas'ta otoritenin sağlanması uzun sürmüştür. Mevlay İsmail, ordusunu finanse etmek, aşırı lüks bir yaşam tarzı inşa etmek ve çok büyük bir haremi desteklemek için özel servetlere el koydu, fakirlerden alabildiği her şeyi aldı ve ticarete ağır vergiler koydu. Elde edilen gelirle altın, gümüş ve bakırdan oluşan yeni bir para sistemi kurdu. Fransa ve İspanya ile savaşlardan sonra, 1330/1912'de Fransız koruması altına girerek hanedanlarının devam etmesini sağlayabilmişlerdir. 1956'da tekrar bağımsızlıklarını elde eden hanedan, halen Fas'ta hakimiyetini sürdürmektedir.


TUNUS BEYLERİ (1117-1376/1705-1957)

Osmanlı egemenliği altında iken 1117/1705'te mevcut Tunus beyinin askeri bir yenilgisinden sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun Cezayir ordusunda görevli Hüseyin bin Ali, Tunus beyliğini ele geçirmiş ve Osmanlı hükümranlığı altında beylerbeyliğini 250 yıl babadan oğula geçen bir sistemle korumayı sağlayabilmiştir.
Tunus'da 1272/1856 yılına kadar sadece Osmanlı sultanı adına sikke kesilirken, bu tarihten itibaren Osmanlı sultanı adına ilaveten Tunus beylerinin adı da yazılmaya başlanmıştır. Tunus Hüseyni beylerinden Muhammed II’nin, 1273 tarihinde Sultan Abdülmecid adına kestirdiği altın riyaller üzerinde ilk defa kendi adına da yer vermiştir. Fransa koruması altına girdikten sonra, beyler doğrudan kendi adlarına sikke bastırır hale gelmişlerdir.


AFRİKA SULTANLARI

İslamiyetin ilk gününden itibaren yayıldığı bölgelerden biri de Afrika ülkeleri olmuştur. Mağrip ve Mısır bölgeleri yüzyıllar boyunca güçlü devletlere ev sahipliği yapmış ve bu devletler, tasarım ve baskı açısından birbirinden güzel sikkeler yaratmışlardır. Bunların haricinde Afrika’nın farklı bölgelerinde bazı yerel yöneticiler veya askeri komutanlar yönetim gücünü ele geçirerek, yerel kültürlerine  değişim ve farklı para birimleri ortaya çıkartmışlardır. Kilva Sultanlığı 346 yılında Tanzanya sahillerinde,  Sunusiler 1253 yılında Libya’da, Zanzibar Sultanlığı 1256 yılında, Sudan Krallığı 1298’de, Mozambik, Ras Bab el Mandah, Obokh, Cibuti, Mombasa, Kaiti Sultanlıkları genellikle bölgeleri işgal etmiş sömürgeci devletlerle mücadele ederek, yönetimi ele geçirmiş ve İslami tarz sikke basmış hanedan sultanlıklardan bazılarıdır. Örneği verilen Zanzibar sultanlarından Bargaş bin Said’e ait gümüş 1 riyal Brüksel’de 60 bin adet darbedilmiştir. Benzer altın 5 riyallerin darp adedi ikibin adettir.


TOLUNİLER (254-292/868-905)

Mısır, Tulunoğulları (868-905) döneminde Abbasi yönetiminden kurtulmaya başladı. Ahmed ibn Tulun, Mısır'ın Abbasi valisiydi, ancak kısa sürede ülkenin maliyesinin kontrolünü ele geçirdi ve ardından kendi ordusuyla Suriye'yi fethetti. Tuluniler, Abbasi Halife’sinden yıllık 300.000 dinar haraç karşılığında otuz yıl boyunca kontrolleri altındaki toprakları yönetme hakkını elde etti. Tulunid hanedanı sadece birkaç nesil boyunca hüküm sürdü, ardından Mısır ve Suriye kısa bir süre için Abbasi kontrolüne geri döndü.


FATIMİLER (297-567/909-1171)

Fatımi hanedanı (909-1171) Tunus'ta ortaya çıktı.  Fatımiler, ailelerini Peygamber Muhammed'in kızı ve dördüncü halife Ali'nin karısı Fatima'ya kadar takip eden Şii Müslümanlardı.  Hanedanlığın kurucusu Abdullah, bunun sonucunda Müslüman dünyasına Abbasilerden daha fazla liderlik etme hakkına sahip olduğunu hissetti ve halife unvanını aldı.  Doğudaki fetihlerde 969'da Mısır'ı aldı ve 973'te Fustat yakınlarında Kahire'yi kurdu. Ardından Suriye de Fatımilerin kontrolüne girdi.


EYYUBİLER

Eyyubi hanedanının kurucusu Selahaddin Eyyubi, 1169'da Mısır'da bulunan Fâtımî halifesinin veziri oldu; 1171'de ise Şii Fâtımî halifeliğini feshedip Fâtımîler Devleti'ni yıkarak ''Mısır Sultanı'' oldu ve İslam hilâfetini, Bağdat'ta bulunan Sünni Abbasi halifeliğine bağladı. Böylece İslam dünyasında, biri Bağdat'ta diğeri ise Mısırda olmak üzere iki halifeli dönem son buldu. 1171'de Mısır'da kendi bağımsız hanedanlığını kuran Selahaddin, kısa sürede topraklarını genişletti. Gücünün zirvesindeyken, saltanatı Mısır, Suriye, Irak, Cezire (Yukarı Mezopotamya), Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika'nın bazı bölgeleri ve Nubia'yı kapsıyordu. Selahaddin, Zengi sultanı Nureddin Mahmud’un 1174 yılında vefat etmesine kadar, ona bağlı olarak kaldı.


SELAHADDİN EYYUBİ

Selahaddin Eyyubi, 1187 yılında kutsal şehir Kudüs'ü 88 yıl süren Hristiyan egemenliğinden kurtarıp Müslüman dünyasına katmasıyla ve III. Haçlı Seferi'nde Haçlı devletlerine karşı verdiği mücadelesiyle önemli bir kahraman olarak görüldü ve ''Kudüs Fatihi'' olarak anıldı.  Mısır’da Memlukluların güçlenmesinden sonra, Eyyubiler’in Suriye Sultanı ordusunun Mısır'de Mamluklularla yapılan iki büyük muharabeden sonra Mısır'dan püskürtüldü. Bu tehdid ortadan kalkınca Eşref Musa tahttan indirilip Eyyubiler hanedanının Mısır idaresi sona erdi ve Mısır'ın idaresi Memlüklüler Devleti'ne geçti. Eyyubilerin kontrolü altındaki diğer bölgelerde egemenlikleri devam etti.


EYYUBİ İDARİ YAPI

Bu dönemdeki diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Eyyûbîler’de de devlet hânedanın ortak mülkü sayılıyordu. Hânedan mensubu emîrler melik unvanı alıyor, protokolde tâbi hükümdarlarla aynı seviyede tutuluyordu. Devlet ana karakteriyle askerî bir devletti. Hânedan mensuplarından sonra en yüksek idarî yetkiye askerler arasından yetişen emîrler sahipti. Bir kimsenin emîr olabilmesi için askerî nitelikler yanında yüksek idarecilik vasıflarına da sahip olması gerekirdi. Sultanın nâibleri, valiler, kale kumandanları emîrler arasından tayin edilirdi; emirlik bir anlamda hükümdarlığın uzantısı demekti. Bundan dolayı emîrlerin çoğu Türkler’den seçiliyordu.


EYYUBİLER

Eyyubilerde idareci ve askerî sınıfı Araplar’dan, İranlılar’dan, hıristiyan ve yahudilerden teşekkül eden kâtipler sınıfı takip ediyordu. Bürokrasi ve maliye bunların elindeydi. Bunlardan sonra ulemâ sınıfı geliyordu. Ulemâ sınıfı devletin siyasetinde ve kamuoyunun oluşmasında söz sahibiydi. Daha sonra tüccar ve serbest meslek erbabı ile büyük arazi sahipleri geliyor, en alt tabakayı ise küçük çiftçiler, çobanlıkla geçinenler, ücretliler ve ortakçılık yapanlar teşkil ediyordu