Türkçe’de en eski yazılı belgelerden biri olan “Divan-i Lügat-i Türk” adlı eserde “ök” kelimesinin “akıl ve anlayış” anlamına geldiği, ve dolayısıyla “öksüz” kelimesinin “şaşkın” anlamına geldiği anlaşılmaktadır. Aynı eserde “öksüz”ün, “annesiz” anlamında olmak üzere bir at adı olarak da kullanıldığı bilinmektedir.
Yetim ve terk edilmiş çocukların korunduğu ve ihtiyaçlarının karşılandığı benzer yetimhane örnekleri Selçuklu devletinde de görülmektedir. 14. yüzyıl başlarında İlhanlı Devleti’nin başkenti Tebriz’de Gazan Mahmud Han devrinde kurulmuş olan yetimhane örnekleri ilk olmakla beraber, Selçuklu Devleti döneminde de görülmektedir.
Göktürk Yazıtlarından eski Türk ailelerinin, anne ve babanın ölümü halinde, ailenin diğer fertlerinin sahipsiz kalan eş ve çocuklara hemen sahip çıktığının ve aile yapısının korunduğu. anlaşılmaktadır. Aynı şekilde Uygurlar da çocukların korunmasına önem vermekte olup, aile büyüğünün vefatından sonra tüm çocuklar kanuni mirascı olarak kabul edilmekteydiler.
Türk toplumunun ilk eserlerinden olan Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilik” eserinde 3238. sırada “Bak burada bir çok yetim, dul, aciz, kör, kötürüm ve topallar vardır” cümlesi yetimlerin sorunlarının hangi boyutta olduğunu göstermek açısından ilginçtir. Bu dönemde “ök” ana anlamında, “öksüz” anasını kaybetmiş çocuk anlamında, “atasız” ise babasını kaybetmiş çocuk anlamında kullanılmaktadır.
Türkçe sözlüklerde yer aldığı şekliyle “öksüz”:
- Annesi yada babası, ya da hem annesi hem babası ölmüş olan çocuk.
- Kimsesiz, yalnız.
- Hiçbir yakını, kimsesi olmayan, olarak tanımlanmaktadır.
“Yetim” kelimesi ise Türkçe’ye Arapça’dan gelmekte ve “eytam”, “eramil”, “yetema” kelimeleriyle beraber kullanılmaktadır.
1851 - Osmanlı devletinde güçsüz, zayıf, fakir, öksüz ve yetimlerin barındırıldığı, himaye edildiği, mallarının korunduğu, meslek sahibi yapıldığı yerler genellikle maddi durumu iyi olanların kurmuş oldukları vakıflar tarafından sağlanmaktaydı.
Osmanlı devletinde batılılaşma hareketlerinin hızlandığı 1839 Tanzimat ilanı sonrası dönemde yetim ve öksüzlerin himaye edilmesi, mal ve haklarının korunması için yeni müesseselerin oluşturulmasına başlandığı. görülür Bu kurumların başında 31 Aralık 1851 (H 1268) tarihinde kurulan Eytam Nezareti gelmektedir.
Eytam Nezaretinin kurulmasıyla, daha önceleri özel vakıflar tarafından yerine getirilen yetim haklarının ve mallarının korunması resmen devlet tarafından yapılmaya başlanır ve yetimlere kalan miras, diğer ismiyle tereke yazımları ile ilgili yetimleri koruyucu bazı düzenlemeler yapılır.
Şeyhülislamlığa bağlı olarak görev yapan Eytam Nezareti’nin çalışmasına yönelik çıkartılan nizamnamelerden kuruma, anne ve babasını kaybeden yetimlerin özellikle mirastan paylarına düşen terekelerin haksızlık yapılmadan yetimler rüştlerini ispat edene kadar korunması ve değerlendirilmesiyle sorumluluğu verilmektedir.
Sultan Abdülaziz tarafından çıkartılan 30 Mart 1863 tarihli ferman ile “Aceze-yi Eytam ve Etfal-i Müslimanın Talim ve Terbiyeleri İçin Cemiyeti Tedrisiye-i İslamiye” adlı bir cemiyet. kurulur. Cemiyetin kurucuları; Maliye Nazırı Yusuf Ziya Paşa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Hariciye Nazırı Sakızlı Esat Paşa ve Trabzonlu Ali Naki Efendi’dir.
Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye, “...kimsesiz ve yetim çocukların tahsil ve terbiyelerine mahsus müessesatı vücuda getirmek...” amacıyla kurulduğundan, işe Kapalı Çarşı’daki esnaf çıraklarına boş vakitlerinde okuma, yazma ve sosyal bilgiler öğretmekle başlar. Çevrede ilgi uyandıran bu uygulama 1873 tarihinde Darüşşafaka’nın kurulmasına kadar devam eder. Nihayet yetenekli ve yoksul kız ve erkek İslam çocuklarına daha yüksek düzeyde eğitim ve öğretim olanakları sağlayabilmek için kurulan ve batılı eğitim tarzını örnek alan kişilerce Darüşşafakat-ül İslamiye” kurulur.
Fatih semtinde bulunan arsa devrin Padişahının bağışlarıyla satın alınmış, okul binasının projesi Dolmabahçe Sarayı’nın mimarı Balyan Efendi tarafından hazırlanmıştır. Okul binasının yapımı, 14 Ağustos 1868’de başlamış, 17 Haziran 1873’te bitirilmiştir. Okulun adı 3 Ocak 1873’te “Darüşşafaka” olarak değiştirilmiş ve 28 Haziran 1873’te derslere başlanmıştır.
İlk mezunlarını 1881 yılında veren okul o tarihlerde yeni kurulmaya başlayan telgraf hizmetleri için eğitim alan mezunlarının birçoğu, Osmanlı idaresinin Telgraf Nazırlığında görev yapar. sonraki yıllarda Darüşşafaka Maarif Nezaretine bağlanır.
“Hürriyet”in ilanından kısa bir süre sonra toplanan bir grup Darüşşafaka mezunu 8 Ağustos 1908’de Darüşşafaka Mezunin Cemiyeti (Darüşşafakalılar Derneği) adıyla bir dernek. kurarlar ve Darüşşafaka mezunları tekrar Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’yi kurarak okulun yönetimini Maarif Nezaretinden geri alırlar.
II Abdülhamid döneminde 1890’da kurulan Darülaceze, İstanbul’da yoksulluğun ve dilenciliğin yayılması üzerine özellikle sokaklara düşmüş kimsesiz, sakat ve dilencilerin çalışarak kendi geçimlerini sağlayıp barınacakları bir yer ihtiyacını karşılar. İstanbul Kağıthane sırtlarında inşaa edilecek tesis için 50.000 liralık iane biletleri basılarak satışa sunulur. Sultan Abdülhamid, tesisin kurulması için büyük destek verir ve yaptığı 10.000 altın bağışa ilaveten, 1891 yılında açılan bir sergide müzayede ile satılması için 7.000 lira değerinde eşya vererek kampanyaya katılır. 1894 yılında temeli atılan Darülaceze binaları 1897 yılında Sadrazam Halil Rıfat Paşa tarafından açılışı yapılarak yüz kadar kadın ve kimsesiz çocuk tesislere yerleştirilir.
Darülacezenin açılması ile Osmanlı Devleti sosyal yaşamında önemli bir değişiklik olur ve 1895 yılında çıkartılan bir nizamname ile İstanbul’da dilencilik yasaklanır. Acizler evi anlamına gelen Darülacezenin gelirleri, hayırsever vatandaşların bağışlarının yanında, 1896 tarihli irade ile yürürlüğe giren nizamnamesinde belirtildiği şekilde, tiyatro biletlerinden alınacak 20 şer ve 40 ar paralık hisseler, mabed kapılarına konacak iane sandıklarından toplanacak paralar, belediye dairelerince yakalanan eksik ağırlıklı ekmeklerin bedellerinin idareye verilmesi gibi kalemlerden oluşmaktadır. 1916 yılında Darülaceze nizamnamesinde değişiklikler yapılarak; tapu senetlerine yapılan zamla maliyeden yıllık 8000 lira, Şirketi Hayriye’nin Boğaziçi seferi biletlerine yapılan zamla yıllık 7000 lira, Seyri Sefain vapur biletlerinden 10 ar para, İstanbul’daki sinama ve tiyatro bilet bedellerinin % 10’u, bazı maden ve bayındırlık imtiyazları gibi yeni gelir kaynakları sağlanarak kurum güçlendirilir.
1897 yılında Girit sorunundan kaynaklanan Osmanlı – Yunan savaşı arkasında 1126 şehit, 3252 yaralı, 200 esir ve 17 kayıp bırakmış ve tüm imparatorluk sınırları dahilinde şehit ve yaralı asker ailelerine yardım kampanyası kapsamında para yanında yardımsever vatandaşların Sultan’a verdikleri hediyeler dahil birçok değerli eşya toplanarak, Yıldız Sarayında bir sergide teşhir edilmesine karar verilir.
Eşyaların paraya çevrilerek asker ailelerine verilebilmesi için bu sergide satışı hedeflenmişti. Uzun bir süre açık kalan bu sergide Sultan Abdülhamid’e yurt içerisinden ve yurt dışından verilen birçok hediye de dahil edilerek eşyaları satın alanların isimleri gazetelerde yayınlanmıştır.
Sergiyi gezen çocuklardan 2 krş, büyüklerden 5 krş, özel günlerdeki ziyaretçilerden 20 krş giriş ücreti alınan bu yardım sergisinde satılamayan birçok eşyanın da gelir getirmesini sağlamak amacıyla Osmanlı Devleti tarihinde ilk olarak resmi bir piyango düzenlenmiş ve her bilete bir hediye çıkacak şekilde yapılan çekilişler 1898 yılının sonuna kadar devam etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid, İstanbul’da işsiz güçsüz dolaşmakta olan gençlerin sayısında artış görülmesi üzerine 1898 yılında bu konuya bir çözüm getirilmesini ister. Ancak İstanbul’da kurulması planlanan büyük kapasiteli bir darüleytamın yapılması, ekonomik sıkıntılardan dolayı bir türlü gerçekleşemeyince, Sultan II. Abdülhamid arazi için Vezneciler semtindeki 100 odalı Zeynephanım Konağını bağışlar ve tesisin işletilebilmesi için gerekli parayı da Hazine-yi Hassa’dan verir. 1903 yılında korunmaya muhtaç çocuklarının sanayi mekteplerine hazırlık eğitimlerini yapabilecekleri Darülhayr-ı Ali’ye kaydı yapılan 400 çocuğun sayısı ilerleyen yıllarda artar ve 1908’li yıllarda önemini iyice arttıran okula artık padişah iradesiyle çocuk alınır.
II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine, Sultan Abdülhamid’in sahiplenerek öncelik vermiş olduğu diğer kurumlar gibi, Darülhayr-ı Ali de 1909 yılında çıkartılan bir kanunla lağvedilmiştir. lağvedilir. ilk mezunlarını veremeyen okulun öğrencileri başka vilayetlerdeki okullara nakledilir.
Yetim sorununun iyice büyümesi ve önüne geçilememesi üzerine, devlet 1899 yılında bir yetimhane nizamnamesi hazırlayarak, yetimlerin bakımının yapılıp, onları hayata hazırlayabilecek darül eytamların açılmasına öncülük etmiştir. İlk olarak 1912 yılında İstanbul’da Kadıköy Darül eytamı açılarak, özellikle Balkan Savaşında ortaya çıkan yeni öksüz ve yetimlere hizmet verilir Balkan Savaşı sonrasında I. Dünya Savaşındaki şehitlerle darül eytamlara olan gereksinim daha da artmış artınca mevcut yetimhaneler ihtiyacı kaşılayamaz hale gelir.
İstanbul’daki yetimhanelere ilaveten Anadolu’da ilave birçok yetimhane açılarak soruna yardımcı olunmaya calışılır. Diyarbakır, Konya, Bursa, Adana gibi birçok şehirde açılan darül eytam’lar, bir taraftan yetimleri koruma altına alırken, diğer taraftan onlara verilen sanayi ve ziraat eğitimi ile yetimleri meslek sahibi yapılması hedeflenir.
Bu arada bir grup yetim de Almanya’da çırak eğitimine yollanarak, sanayi ve madencilik konusunda yetiştirilmelerine gayret edilir.
DERSAADET HİMAYEİ ETFAL CEMİYETİ - 1917
I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru daha da artan kimsesiz çocukları ile ilgili sorunların çözülmesi arayışlarında etkin bir yapılanma olan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kurulur. 1917 sonlarında Istanbul’da kurulup 1921’de Ankara’da yeniden yapılanan Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti faaliyet gösterirken; onunla birlikte çocuk davasında cemiyetin yanında yer alan veya cemiyetin çalışmalarına benzer himaye çalışmalarında bulunan müesseselerin var olduğudur. Bunlardan bazıları Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti’nden önceki tarihlerde kurulmuş olmakla birlikte bu müesseseler Himaye-i Etfal Cemiyeti kadar kapsamlı hizmet vermese de Cumhuriyete kadar ve Cumhuriyetin ilk yıllarında çocuk meselesine duyarlı, çocuğa sosyal, kültürel, eğitsel ve sıhhi hizmet götürür. Yukarı bölümlerde bir kısmı ile ilgili olarak özet bilgilerin verilmiş olduğu, cemiyetlerden bazıları; Hilal-i Ahmer, Darülaceze, Darüşşafaka, Topkapı Fukaraperver Cemiyeti, Talebeleri Himaye Cemiyeti, Yetimleri Himaye Cemiyeti, Emlak ve Eytam Bankası, İlk Okul Himaye Heyetleri, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Osmanlı Donanmayı Milliye İane Cemiyeti, Türk Ocakları ve Türk Teavün Cemiyeti (Amerika), Türk Maarif Cemiyeti Halkevleri ve bazı vakıflar sayılabilir. Ayrıca bu günkü ismi Yardım Sevenler Derneği olan Himaye-i Etfal Yoksul Kadına Yardım Cemiyeti hala faaliyettedir.
Çocukları korumak amacıyla daha örgütlü bir teşkilat kurulması yolunda, 6 Mart 1917 yılında Galatasaray Yurdu’nda toplanan ve yirmi kişilik ilk Heyet-i Merkeziyeyi kuran cemiyet, kısa zamanda Hükümetten gerekli çalışma iznini alarak faaliyetlerine başlar. Yeni kurulmuş olmasına rağmen Cemiyet, 1917 yılı süresince on bir şube açar. 1918 yılında ise Musul ve Erzurum’da şubeler açar.
Savaş yıllarında olduğu gibi Mondros Mütarekesi’nden sonra da kimsesiz çocukların sahipliği ve koruyuculuğu konusunda gayretle çalışan cemiyet, bu çocukların yaşatılması ve hayata hazırlanması konusunda ülkenin mevcut şartlarında başarılı çalışmalarda bulunur. Cemiyet, açtığı dispanser, süthane, çocuk barakaları ve polikliniklerle halka ücretsiz sağlık hizmeti ve çocuk bakımı eğitimleri verir.
ÇOCUK YUVALARI - KAZIM KARABEKİR - 1918
Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruluncaya kadar ve kurulduğu sıralarda Türk ordusunun örnek şahsiyetlerinin olağanüstü özverileriyle, savaş ortamında sayıları artan yetim ve kimsesiz çocukların himayesine gayret edilir. Buna en iyi örneklerden biri gerek I. Dünya savaşı sırasında gerekse Milli Mücadele yıllarında çocuk himayesinde önemli rol üstlenen Kazım Karabekir Paşa’nın gayretleri verilebilir. Kazım Karabakir Paşa, Kurtuluş Savaşı süresince doğu Anadolu cephesinde büyük başarılar yaratmış ve akabinde kendini tamamen çocuklara ve eğitim konusuna vermiştir.
Rusya ve Ermenistan’la yapılan savaşlarda yetim kalan binlerce çocuğu orduya mal etmiş ve ordu içerisinde bunların talim ve terbiyeleri ile uğraşmıştır. Askeri birlikler şeklinde düzenlenmiş 1800 yetim çocuğa birçok değişik konularda sanat ve teknik eğitim verdirmiştir. Bir kısmı sıhhıyye memuru olarak, bir kısmı makinist ve elektrikçi olarak yetişmiş ve bu sanayi mekteplerinde hayatlarını kendileri kazanmaya başlamışlardır.
1919 yılında Harbiye Nezareti’nin izni ile yetimler birer er gibi kadroya alınmış ve mümkün olan ilk tahsil ile birlikte bir sanat dalı öğretilmişti.
Kazım Karabekir Paşa’nın kimsesiz çocukları koruma ve kurtarma yani himaye-i etfal konusundaki büyük gayreti ile doğu Anadolu bölgesinde savaş sahasından toplanan üç ile on üç yaşına kadar birçok çocuk, vücuda getirilen kuruluşlar ve açılan okullarda himaye edilir. Savaş yıllarında Kazım Karabekir Paşa’nın gayreti ile 1920’li yılların Türkiye’sinde yaklaşık altı bin yetime iyi bir gelecek sağlanır. Doğu illerinde önemli ölçüde kültürel ve sosyal teşebbüsleri geliştirmek ve bakıma muhtaç yoksul ve bakımsız çocukları hayata hazırlamak için, Sarıkamış merkezinde 12 Kasım 1921 de Çocukları Himaye Cemiyeti kurulur. Milli mücadelenin başladığı yıllarda Erzurum ve Sivas kongreleri sırasında bakımsız çocukların himayesinde yardımcı olma girişimi Kazım Karabekir Paşa’yı “yetimlerin babası” yaptığı gibi 1922 de 17 alaylık bir çocuklar ordusu da kurulur. Kazım Karabekir Paşa çocuklar için “Çocuklara Öğütlerim” eserini kaleme alır.
ANKARA HİMAYE-İ ETFAL CEMİYETİ - 1921
1920’lerden itibaren tüm çağdaş kurumlarıyla yapılanmaya başlayan modern yeni Türkiye’nin sosyal hizmetlerini düzenlenmeye görevini üstelenen Ankara Himâye-i Etfâl Cemiyeti, Ankara’da 30 Haziran 1921 yılında yeniden yapılandırılır. Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal devlet olarak kamusal yükümlülüğe sahip olduğunun bir göstergesi olan Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin bu günkü ismi Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu olup; sosyal konulara dair alanlarda birçok ilklerle Türkiye’de Sosyal hizmet anlayış ve uygulamalarına önemli katkılarda bulunur. Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal hizmetler alanındaki hedef ve anlayışını hayata geçirebilmeyi amaçlayan Cemiyetin ismi bazen “Ankara Himaye-i Etfal Cemiyeti” bazen “Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti” bazen de “Himaye-i Etfal Cemiyeti” olarak kullanılır. Nihayet Cemiyet, 1935 tarihinden itibaren Çocuk “Esirgeme Kurumu” adını alır.
Nizamnamede cemiyetin ana görevleri aynen 4 yıl önce İstanbul’da kurulmuş olan cemiyetin aynısı olup, özetle şu şekilde belirtilmiştir:
- Çocuklara eziyet edilmemesi,
- Anne ve babaları dahil, hiç kimse tarafından, çocukların bedeni ve ruhsal durumlarını tehlikeye düşürecek hizmetlerin gördürülmemesi,
- Fakir, hasta çocukların tedavilerinin sağlanması,
- Çocukların tütün ve bağımlılık yaratacak maddelerden korunması,
- Okulların tatil zamanlarında fakir çocukların kırlara ve yazlıklara gönderilmesinin sağlanması,
- Hizmetçi, besleme ve evlatlıklara kötü muamele edilmemesi,
- Himaye-i Etfal'e ilişkin kütüphane kurulması,
- Anne ve babaları tarafından terbiye edilemeyen veya mahkum olan çocuklar için ıslahhaneler kurulması,
- Çocukların sağlıklı bir şekilde yetiştirtmeleri için oyun alanlarının kurulması,
- Himaye-i Etfal ile uğraşan Uluslararası kuruluşlarla bağlantı kurulması,
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU - KARTLAR
Cumhuriyetle beraber Himayei Etfal Cemiyeti, ismini Çocuk Esirgeme Kurumu olarak yeniledi ve yetim, öksüz kalmış çocuklarına destek sağlamak için birçok farklı alanlarda girişimlerde bulundu. Bunlardan biri de posta kartları basımı oldu. ÇEK nun ilk seri posta kartı 1925 yılında çıkarıldı. Bu kartlarda çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesi için ebeveynlere mesajlar yer alıyordu…